Lisede psikoloji dersimizin öğretmeni bir gün “Normalin ve anormalin ölçüsü insandır” demişti. O günlerde çok da üzerinde durmamıştım ama deneyim kazandıkça bu cümlenin nadir bir antika değerinde olduğunu anlamaya başladım.
Uzun zamandır yapısal ve kültürel dönüşümün kolaylaştırılması üzerinde çalışıyoruz. Çok sayıda kurum ve yönetici ile yol arkadaşlığı yaptık. Teknolojiden pandemiye ve kuşaklar arası değer farklılıklarına kadar pek çok makro trend kurumları kültür değişimine zorluyor. Kimi kurumlarda bilinçli ve yoğun bir çabayı, kimilerinde mecburiyet duygusuyla atılan tedbirli adımları görsek te, kültürün nasıl ve ne yönde değiştirileceği konusunda zihinlerin yeterince berrak olmadığını gözlemliyoruz. Yeni nesil şirketlerin bazılarında hiyerarşisiz, unvansız yapılar ortaya çıkıyor. Bazıları ise hızlı büyümeye kurumsallaşma ile karşılık vermeye hazırlanıyor. Oysa daha olgun ve “Kurumsal” şirketler ise daha az kurumsal ve daha çok insani olmanın yollarını arıyorlar. “İnsan Kaynakları Yöneticisi” gibi unvanların “İnsan ve Kültür Başkanı” gibi yeni tanımlara evrilmesinde, kaynak kelimesinin ufak ufak tedavülden kaldırılmaya başlanmasında bile bu dönüşümün izleri fark ediliyor. Kültürel bir dönüşüme liderlik etme konusuna gelince, orada da el yordamıyla ilerleme çabalarının çok yaygın olduğunu söyleyebiliriz.
Peki, tüm bunların lise öğretmenimin sözleri ile ilgisi ne? Kültürü kabaca bir toplulukta belirli bir dönemde “Normal” kabul edilen davranışların, tutumların, bakış açılarının toplamı diye ifade edersek bu bağlantıyı kurabilirim sanırım.
Örneğin ilk defa İtalya’ya gidip insanların öğleden sonra çalışmadıklarını, uyuduklarını görünce şaşırmıştım. Bana göre “Normal” değildi bu. Onlar için ise bizim sarı sıcak yaz günlerinde çalışmamız anormaldi.
Hal hatır sormadan, bir çay içer misin demeden küt diye konuya giren Amerikalıların bu davranışı bizim için “Normal” değildi. Bizim sadede gelemeyen hallerimizi ise onlar anormal buluyordu.
Çocukluk günlerimize dönersek, mesela öğretmenler kulaklarımıza asılabilirdi. Eti senin kemiği benim diye teslim edilmiştik okula. Normaldi.
Rahmetli babam bir kamu kurumunda çalışıyordu ve iki üç senede bir başka bir şehre tayinimiz çıkardı. O zamanlar “Gider misin?” falan diye sormazlardı. Gidilirdi. Normaldi.
Bir zamanlar ofislerde, otobüslerde, uçaklarda sigara içilirdi. Normaldi! Bugün içmeye kalksak deli muamelesi görür, yaka paça atılırız uçaktan.
Normalin ve anormalin ölçüsü insan olduğuna göre, bugün kültürü değiştirmek için liderlik yapanların sorması gereken soru şu olmalı diye düşünüyorum: Bugün kurumumuzda, ekibimizde normal kabul ettiğimiz ama yarın tuhaf, anormal hatta kabul edilemez karşılayacağımız şey ne olacaktır? Ne olmalıdır?
Haftada 45 saat çalışmak mı? Yedi katlı düğün pastası gibi organizasyonlar mı? Bölümler halinde organize olmak mı? Yöneticileri bir üst yöneticinin seçmesi ve ataması mı? Yönetenler ve yönetilenler diye ayrımlar olması mı? Performans değerlendirmesi adlı görüşmeler mi? Şirketin kişileri işe alması mı? Görev tanımları mı? İnsanların kendilerini unvanlarıyla tarif etmeleri mi? Statü sembolleri mi? Turnikelerden geçerek ve taranarak ofise girmek mi? Bilginin paylaşılma biçimi mi? “Dönüş yapıyor olacağız” gibi cümleler mi? İzin almak mı?
Kültür değişimi için böyle bir ihtiyacı yürekten hissetmek, mevcut zihniyeti ve davranışları değiştirecek zorlayıcı mekanizmaları devreye almak, yeniyi temsil edecek cesur rol modellerin önünü açmak, dirençleri anlamak, dahil etmek, paylaşmak, yeni bakış açıları ve beceriler kazanmak ve kazandırmak gerekiyor.
Ama en öncelikli gereklilik neye dönüşmek istenildiğine karar verilmesi… Bunun için de samimiyetle sorulması ve yanıtlanması gereken temel soru şu:
Bugünün sigarası nedir? Bugün kurumumuzda normal olan neleri yarın anormal, tuhaf ve kabul edilemez bulacağız?