Puzzle mı? Lego mu?

Kurumlarda güven ve bağlılık nasıl gelişir diye konuşuyorduk. Çok deneyimli bir yönetici dostumuz şöyle bir soru bıraktı ortaya: “Sizce güvene dayalı ilişkilerin hakim olduğu bir kurum Puzzle gibi mi olmalı, yoksa Lego gibi mi?” Sonra da devam etti: “Kurum kültürü konuşuyorsanız, önce buna karar vermelisiniz”

Teknoloji uçup giderken ve belirsizlikler tavan yaparken “Çeviklik” daha fazla gündemlerde yer almaya başladı. Bir süredir, ortak ve anlamlı amaçlar, müşteri ile iş birliği, otonom takımlar, rol esnekliği, çalışan bütünlüğü, tersine çevrilmiş karar piramitleri gibi özellikleri olan ve güvene dayalı ilişkilerin hakim olduğu çevik dünyanın temel kültürel niteliğini sade bir şekilde anlatabilmenin bir yolunu arıyordum. Puzzle ve Lego metaforu tam yerine oturdu.

Puzzle’da parçalar birbirini tamamlar. Ama bir parça eksilirse, o parçanın aynısına ihtiyaç duyulur. O boşluğu dolduracak, tanımlı görevi yerine getirecek birisi aranır. Bulunan kişinin o boşluğa cuk diye oturması beklenir. Kişinin fazlalıkları dikkate alınmaz. Boşluğu doldurmak için ne lazımsa o talep edilir. Dolayısıyla, bir parçamız işe gelirken, bizi biz yapan kimi parçalarımız dışarıda kalır. Böylece bütünlüğümüz bozulur ve kaçınılmaz son etiketlenmedir (Mesela mühendislerin sadece analitik insanlar olduğu zannedilir; çok sıkıldım bu etiketten) Bazen de eksik parçanın yerini tam olarak dolduramayız. İşte o zaman da eğitimlerle, geri bildirimlerle çekiştirip uzatmaya çalışır kurum bizi.

Puzzle dünyasında parçaların yeri bellidir. Resmin bir bölümünden sorumludurlar. Sadece etraflarındaki diğer bir kaç parça ile temas ederler, resmin diğer bölgelerinde ne olup bittiğinden pek haberdar olmazlar.

Lego’da parçalar bir boşluğu doldurmaz. Boyu posu ve şekli şemali ne olursa olsun, parçalar oldukları haliyle değer bulurlar. Sonsuz bir seçenekler denizinde diğer parçalarla birleşirler. Kendilerinden daha büyük ve sonunda neye dönüşeceği başta kestirilemeyen bir bütünün inşasına katkı sunarlar. Durum değiştikçe, farklı parçalarla ve farklı şekillerde birleşip yeniden anlam inşa ederler. Bütünlükleri bozulmaz.

Bölümler, görev tanımları, tanımlı süreçler Puzzle dünyasına hakim olan kavramlardır. Lego dünyasında ise ön planda daha çok oyuncular, ilişkiler ve takım vardır. Oyuncular ihtiyaca göre yeni bağlantılara girer, farklı roller üstlenirler, oyunu birlikte yeniden kurarlar.

Puzzle dünyasında insan kaynaktır. İş yerinde tam ve bütün olamadığı için “İş-Yaşam dengesi” gibi gündemleri vardır. Lego dünyasında insan değerli bir yapı taşıdır. Yaşam işi de kapsayan bir bütündür.

Puzzle dünyasında resmin kusursuz bir şekilde tamamlanması temel amaçtır. Aynı ürünü üretmek üzerine kurulu, tekrarlı ve rutindir. Planlı, dikkatli, sabırlı olmaya gerek vardır. Lego dünyasında duruma göre inşaat yeniden yapılır. Yaratıcı bir oyunun içinde yer almak esastır.

Bu karşılaştırmalardaki niyetim Puzzle dünyasını kötülemek, Lego dünyasını yüceltmek değil. Sadece paradigmalarımızı hızla değiştirmenin zamanı geldiğine dair düşüncelerimi paylaşmak. Çünkü temel zihniyet kalıplarımız değişmedikçe, uygulamalar değişmiyor, değişemiyor.

Örneğin “Görev tanımları” gibi bir kavramla birbirinden çok farklı insanları aynı kalıplara dökmek yerine, herkesin kendi değerlerini yaşamasına ve güçlü yanlarıyla katkı sağlamasına imkan veren, herkesin farklı ihtiyaçlarına yanıt verebilen çalışma biçimleri yaratacak bir zihinsel dönüşüme yelken açmalıyız diye düşünüyorum.

Standart koyup kontrol etmekten çok, herkesin kendisi gibi olmasına imkan vermek… Herkesin farklı ihtiyaçlarına yanıt verirken aynı zamanda işi verimli bir şekilde yürütebilmek… Biraz zor değil mi bunlar? Hiç kolay değil, biliyorum. Ama hangi köklü dönüşüm kolay olmuş ki? Önce güçlü bir niyete, sonra “İyi ama nasıl?” sorusuyla yola çıkmaya gerek var.

keyboard_arrow_up